Zaman Nedir?

 
Zaman Nedir? Zaman Nedir?

Şimdi bu konuyu mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışayım: Öncelikle, uzay bir boşluk değil, bir nesnedir. Konuyu özetlersek; evrende, bağımsız sabit bir hızda akıp giden zaman diye bir mevhum yok. Peki aradan geçen bu aylar yıllar nedir? Kendiliğinden geçen bir zaman yoksa, bizim bu deneyimlediğimiz süre nedir?Bu bölüme kadar hep evrenin bigbang öncesi durumlarındaki birçok bilinmezler veya cevapsız soruları işledim ve yasaların nasıl var olup da bu evreni oluşturabildiğine dikkat çektim. Önceki bölümün sonunda fizik yasalarının neler yaptığına geçmeden önce başlangıçta ki uzay zamanın özellikle zaman konusunun çok karmaşık ve şaşırtıcı bir oluşum olduğunu belirtmiştim. e S. Zira dağ, taş, demir, çelik var olan her nesne atomlardan oluşur ve tüm atomlar, kuantumlardan oluşan yapısı gereği durmaksızın hareket halindedir.  Burada doğal olarak aklınıza şu gelebilir; dağlar, taşlar kayalar vs. Yani uzay olarak görülen şeyin içi boş değildir, çok seyreltikte de olsa enerji bulunan alanlardır. Eğer evrendeki zaman olaylardan bağımsız, kendiliğinden akıp geçen bir yapıda olsaydı, o zaman dünyadaki saat de, Tanrı’nın saatiyle aynı 100 yıl sonrasını göstermesi gerekirdi. Bu sistem, gönderilen sinyalin yerini bulması için uydu ve yerdeki saatin eş zamanlı olması zorunludur, yoksa kullanılamaz. Konuya ödüllü fizik profesörü Richard Muller’den alıntıyla başlayalım. Bu durum birçok deneyle de kanıtlanmıştır. Zamanın bu gerçekliğini, hepinizin kullandığı cep telefonları üzerinden bir örnek vererek anlatayım. Önündeki cihaza baktı takvim 20 Şubat 2024 saat on ikiyi gösteriyordu ve düğmeye bastı. Fizik yasaları evrende doğrusal akıp giden bir zaman yaratılmadığını söylüyor. Zira kütle çekimi zamanı yavaşlatır. Dolayısıyla önce uzay-zaman konusunu işleyelim sonra matematiğe devam edeceğiz. Tabi, hareket etmek demek, enerji harcamak demektir. Kısaca uçmakta iken donan kuş, tam düşerken donan taş, dalgalanan deniz hareket eden insanlar vs. İşte bu nedenle önceki bölümde fizik yasaları, amiyane bir tabirle önünde bulduğu enerji dediğimiz hammaddeye bakıp, ortada hiçbir örneği yokken, uzay zaman gibi ilginç bir mekanizmayı ön görmesi veya tasarlaması müthiş bir sonuçtur dedim. Yine diyelim ki, bir süre sonra bir nedenle evrendeki hareketi durdurmaya karar verdi. Özetlersek zamanı Einstein’in görelilik kuramından itibaren sabit bir şekilde akıp gitmediğini, kütle çekimi ve hıza göre değişken olduğunu biliyoruz. Buna bir benzetme yaparsak; şişirilmemiş boş balonla, şişirilmiş içi dolu balonun durumuna benzetilebilir. Eğer uydu ile dünyadaki saatlerde bu zaman farkı ayarlanmasaydı ne olurdu? O zaman yanı başınızda oturan arkadaşınıza telefon ettiğinizde bile gönderdiğiniz sinyal, arkadaşınızın telefonu on santim ötede olmasına rağmen onu asla bulamaz ve kontak kuramazdı. Bu yüzden dünyadaki saatler yaklaşık yirmi kilometre yukarıdaki uydulardaki saatlerden günde 38 milisaniye daha geri kalır. “Uzay ve zaman, görelilikle birbirine bağlanır. Bir süre sonra Tanrı geri geldi ve takvime baktı, takvim 2124 gösteriyordu yani aradan 100 yıl geçmişti. Ancak arada şu fark vardır, şişirilmemiş balon içi boş olsa da hala nesnedir ama içi boş uzayın nesnesi yok demektir. Bu da sinyallerin çıkış ve gideceği cihazların konumlarında kilometrelerce sapmaya sebep olur demektir. 140. Böylece dünyanın her yeriyle anında görüşebiliyoruz. Zira yukarıda da belirtiğim gibi en, boy, derinlik dediğimiz boyutlar başıyla sonu arasında kendi ölçeklerinde mesafelere sahipler. O anda tüm evren ve dünyada durmuş olan her şey kaldığı yerden harekete geçti. Bu durumda, hangi ölçekte olursa olsun, uzay denilen hacim ya da alan, aynı zamanda başı ve sonu arasında bir mesafeye sahiptir. Bu yüzden NASA gönderilen uydulardaki saatlerin hızları yerdeki saatlerin hızına göre ayarlanmış, senkronize edilmiş olarak göndermiştir. Hareket yoksa zaman da yoktur uzay da yoktur. Muller Şimdi, Zamanın fiziği S. tamamı atomlarına kadar donmuş her şey o anda çalışmaya başladılar. gibi milyonlarca, milyarlarca yıl sabit duran hareket etmeyen nesneler var ama zaman durmuyor diyebilirsiniz. Evrendeki zamanın durumu budur. Ve her şey kendine özgü belli bir hız aralığında enerjiyi harcayabilir. Konuya iyi derecede aşina olmayanlar için burada da çok sürpriz yapılanmalar var. gibi mesafe ve hareket süresi için de kullanılan bir unsurdur. Uzayın dış çizgisi yoktur dedik. Sistemde her nesne kendi zamanını kendi içinde barındırıyor. Ve tüm olgular, kendine özgü mesafelerde hareket ederek oluşur. Dolayısıyla başlangıçta ortaya henüz sayacak bir şey çıkmamışken, bir nesne yokken, böyle bir sayısal sistemin kendinde içkin var olması veya tasarlanması da çok düşündürücüdür. O anda tüm evrende hareket dondu, fizik yapı tamamen durdu. Biz bu içinde enerji olan alanların kapsadığı dış sınırlarına hacim ya da uzay diyoruz. “Büyük patlama “öncesinde” ne uzay vardı ne de zaman' Richard A. İşte akıp geçen bir zaman olmadığı için hareket durunca zaman da durdu. Ancak bu boyut diğer boyutlardan ayrı olarak var olan bir boyut değildir. Her neyse, hepsine gelecek bölümde devam edeceğim. Dolayısıyla kuantum dünyasında hareket durmaz, durursa, zaman da durur. Sonra bu cihazı dünyadaki takvim ve saate göre ayarladı. Evrenin çalışan sisteminin temeli böyledir. Muller’in söylediği şey, uzay ve zaman biri birinden ayrı iki şey değil, birleşik özelliklerdir. 140Prof. Uzay ve zamanda yaşamıyoruz, uzay-zamanda yaşıyoruz. Ayrıca zaman, gündelik yaşamda da bir saatlik yol on dakikalık iş vs. İşte enerjinin hareket için kullandığı bu hız aralıklarına zaman diyoruz. Uzatmayalım, Tanrı evreni yeniden harekete geçirmek için düğmeye bastı. Tabii bu yanlış bir değerlendirme olur. Öyle düz bir akış şeklinde değil tıpkı bir film şeridi şeklinde kare kare devam eder. Enerjinin harcanması ise süreç gerektirir. Yani zaman verilerek ölçülebiliyor. Bilindiği gibi zamana dördüncü boyut deniyor. O kendi salınım, titreşim yaparak uzay dediğimiz kapsadığı alanını, kendi oluşturuyor. Böylece yanındaki saat, dünyadaki saat ile eş zamanlı çalışmaya başladı. . Bu konunun daha kolay anlaşılması için bir kurgu hikâye ile anlatayım:Diyelim ki Tanrı bir nedenle kendi katında takvim ve saati olan bir cihaz yaptı. Cep telefonları GPS (Global Positioning System) görelilik teorisinin zaman denklemlerini kullanarak çalışır.  Zaten titreşim yani frekans, birim saniyedeki titreşim sayısıdır. Yani kendi oluşturdukları mesafeyi katederek yine kendi oluşturdukları zamanı da kullanmış oluyorlar. g. Yani olaylar, enerjilerini, an, an dediğimiz kesikli aralıklarla değişim gösteriyor.  Son olarak zaman ile ilgili bir başka özellik var. Biliyorsunuz istatistik, nicelik yani sayılacak nesneler, doneler gerektiren bir matematik alanıdır. Yani ortada uzay yoktur. Dolayısıyla içinde bir şey olmadan uzay oluşamaz. Bu durum defalarca kanıtlanmıştır. Evrendeki tüm uzay, enerjiden oluşmuş kuantum alanlardır. Çünkü kuantum alanları uzay oluştururken, bir şeyin içine girip kendine yer açmaya, sığmaya çalışmıyor. Şimdi artık doğa yasalarının eş deyişle fizik yasalarının bigbang anı ve hemen sonrası durumuna bakacağız. ” Richard Muller a. Nokta dahil, Planck uzunluğu kapsamında olan tüm nesneler yapılarında mesafe barındır. İyi de var olan her şey gibi, biz de doğup bir süre sonra yaşlanıyor ve ölüyoruz. O da bilime göre tüm evrende kesikli hareket eder. Zaman, diğer boyutların hepsine içkin olarak var. Şimdi bu durumda dünyadaki zaman neyi gösterir? Cevap gayet basit: Dünyadaki takvim ve saat donduğu andan yani 20 Şubat 2024 saat on ikiden itibaren tekrar başlayacaktır. InstagramXFacebookLinkedlnBu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. Bu mesafeleri frekans dediğimiz titreşimler oluşturuyor. Ayrıca başlangıçta bizim istatistiksel matematik dediğimiz sistem devrede. Daha basit olarak söylersek; zaman olarak bildiğimiz unsur hareket bağlı bir şey. Yani telefon görüşmesi olamazdı.

Zaman Nedir?

tamamı atomlarına kadar donmuş her şey o anda çalışmaya başladılar. O anda tüm evrende hareket dondu, fizik yapı tamamen durdu. Önceki bölümün sonunda fizik yasalarının neler yaptığına geçmeden önce başlangıçta ki uzay zamanın özellikle zaman konusunun çok karmaşık ve şaşırtıcı bir oluşum olduğunu belirtmiştim. Eğer uydu ile dünyadaki saatlerde bu zaman farkı ayarlanmasaydı ne olurdu? O zaman yanı başınızda oturan arkadaşınıza telefon ettiğinizde bile gönderdiğiniz sinyal, arkadaşınızın telefonu on santim ötede olmasına rağmen onu asla bulamaz ve kontak kuramazdı. “Uzay ve zaman, görelilikle birbirine bağlanır. Kısaca uçmakta iken donan kuş, tam düşerken donan taş, dalgalanan deniz hareket eden insanlar vs. Bir süre sonra Tanrı geri geldi ve takvime baktı, takvim 2124 gösteriyordu yani aradan 100 yıl geçmişti. Konuya iyi derecede aşina olmayanlar için burada da çok sürpriz yapılanmalar var. . Önündeki cihaza baktı takvim 20 Şubat 2024 saat on ikiyi gösteriyordu ve düğmeye bastı. Ve tüm olgular, kendine özgü mesafelerde hareket ederek oluşur. O da bilime göre tüm evrende kesikli hareket eder. Bu durum birçok deneyle de kanıtlanmıştır. Uzatmayalım, Tanrı evreni yeniden harekete geçirmek için düğmeye bastı. Zaman, diğer boyutların hepsine içkin olarak var.  Zaten titreşim yani frekans, birim saniyedeki titreşim sayısıdır. Zira kütle çekimi zamanı yavaşlatır. O anda tüm evren ve dünyada durmuş olan her şey kaldığı yerden harekete geçti. Uzayın dış çizgisi yoktur dedik. İyi de var olan her şey gibi, biz de doğup bir süre sonra yaşlanıyor ve ölüyoruz. Muller’in söylediği şey, uzay ve zaman biri birinden ayrı iki şey değil, birleşik özelliklerdir. Konuya ödüllü fizik profesörü Richard Muller’den alıntıyla başlayalım. Daha basit olarak söylersek; zaman olarak bildiğimiz unsur hareket bağlı bir şey. Dolayısıyla başlangıçta ortaya henüz sayacak bir şey çıkmamışken, bir nesne yokken, böyle bir sayısal sistemin kendinde içkin var olması veya tasarlanması da çok düşündürücüdür. Özetlersek zamanı Einstein’in görelilik kuramından itibaren sabit bir şekilde akıp gitmediğini, kütle çekimi ve hıza göre değişken olduğunu biliyoruz. Evrenin çalışan sisteminin temeli böyledir. gibi milyonlarca, milyarlarca yıl sabit duran hareket etmeyen nesneler var ama zaman durmuyor diyebilirsiniz. Dolayısıyla önce uzay-zaman konusunu işleyelim sonra matematiğe devam edeceğiz. ” Richard Muller a. Sistemde her nesne kendi zamanını kendi içinde barındırıyor. Zira yukarıda da belirtiğim gibi en, boy, derinlik dediğimiz boyutlar başıyla sonu arasında kendi ölçeklerinde mesafelere sahipler. Bu durumda, hangi ölçekte olursa olsun, uzay denilen hacim ya da alan, aynı zamanda başı ve sonu arasında bir mesafeye sahiptir. Dolayısıyla kuantum dünyasında hareket durmaz, durursa, zaman da durur. Ancak arada şu fark vardır, şişirilmemiş balon içi boş olsa da hala nesnedir ama içi boş uzayın nesnesi yok demektir. “Büyük patlama “öncesinde” ne uzay vardı ne de zaman' Richard A. Şimdi bu durumda dünyadaki zaman neyi gösterir? Cevap gayet basit: Dünyadaki takvim ve saat donduğu andan yani 20 Şubat 2024 saat on ikiden itibaren tekrar başlayacaktır. Bu konunun daha kolay anlaşılması için bir kurgu hikâye ile anlatayım:Diyelim ki Tanrı bir nedenle kendi katında takvim ve saati olan bir cihaz yaptı. Dolayısıyla içinde bir şey olmadan uzay oluşamaz. 140. Konuyu özetlersek; evrende, bağımsız sabit bir hızda akıp giden zaman diye bir mevhum yok. InstagramXFacebookLinkedlnBu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. Bu durum defalarca kanıtlanmıştır. Yani kendi oluşturdukları mesafeyi katederek yine kendi oluşturdukları zamanı da kullanmış oluyorlar. İşte akıp geçen bir zaman olmadığı için hareket durunca zaman da durdu. Bu sistem, gönderilen sinyalin yerini bulması için uydu ve yerdeki saatin eş zamanlı olması zorunludur, yoksa kullanılamaz. Çünkü kuantum alanları uzay oluştururken, bir şeyin içine girip kendine yer açmaya, sığmaya çalışmıyor. Ve her şey kendine özgü belli bir hız aralığında enerjiyi harcayabilir. Yani zaman verilerek ölçülebiliyor. Biliyorsunuz istatistik, nicelik yani sayılacak nesneler, doneler gerektiren bir matematik alanıdır. Biz bu içinde enerji olan alanların kapsadığı dış sınırlarına hacim ya da uzay diyoruz. Peki aradan geçen bu aylar yıllar nedir? Kendiliğinden geçen bir zaman yoksa, bizim bu deneyimlediğimiz süre nedir?Bu bölüme kadar hep evrenin bigbang öncesi durumlarındaki birçok bilinmezler veya cevapsız soruları işledim ve yasaların nasıl var olup da bu evreni oluşturabildiğine dikkat çektim. 140Prof. gibi mesafe ve hareket süresi için de kullanılan bir unsurdur. Tabi, hareket etmek demek, enerji harcamak demektir. Sonra bu cihazı dünyadaki takvim ve saate göre ayarladı. Evrendeki tüm uzay, enerjiden oluşmuş kuantum alanlardır. Cep telefonları GPS (Global Positioning System) görelilik teorisinin zaman denklemlerini kullanarak çalışır. Her neyse, hepsine gelecek bölümde devam edeceğim. Öyle düz bir akış şeklinde değil tıpkı bir film şeridi şeklinde kare kare devam eder. Bu da sinyallerin çıkış ve gideceği cihazların konumlarında kilometrelerce sapmaya sebep olur demektir. Şimdi bu konuyu mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışayım: Öncelikle, uzay bir boşluk değil, bir nesnedir.  Son olarak zaman ile ilgili bir başka özellik var. Bilindiği gibi zamana dördüncü boyut deniyor. Bu yüzden dünyadaki saatler yaklaşık yirmi kilometre yukarıdaki uydulardaki saatlerden günde 38 milisaniye daha geri kalır. Şimdi artık doğa yasalarının eş deyişle fizik yasalarının bigbang anı ve hemen sonrası durumuna bakacağız. Uzay ve zamanda yaşamıyoruz, uzay-zamanda yaşıyoruz. Ayrıca başlangıçta bizim istatistiksel matematik dediğimiz sistem devrede. Bu mesafeleri frekans dediğimiz titreşimler oluşturuyor. Ancak bu boyut diğer boyutlardan ayrı olarak var olan bir boyut değildir. Yani telefon görüşmesi olamazdı. Nokta dahil, Planck uzunluğu kapsamında olan tüm nesneler yapılarında mesafe barındır. Hareket yoksa zaman da yoktur uzay da yoktur. Zira dağ, taş, demir, çelik var olan her nesne atomlardan oluşur ve tüm atomlar, kuantumlardan oluşan yapısı gereği durmaksızın hareket halindedir. İşte bu nedenle önceki bölümde fizik yasaları, amiyane bir tabirle önünde bulduğu enerji dediğimiz hammaddeye bakıp, ortada hiçbir örneği yokken, uzay zaman gibi ilginç bir mekanizmayı ön görmesi veya tasarlaması müthiş bir sonuçtur dedim. g. Buna bir benzetme yaparsak; şişirilmemiş boş balonla, şişirilmiş içi dolu balonun durumuna benzetilebilir. Zamanın bu gerçekliğini, hepinizin kullandığı cep telefonları üzerinden bir örnek vererek anlatayım. Tabii bu yanlış bir değerlendirme olur. Yani olaylar, enerjilerini, an, an dediğimiz kesikli aralıklarla değişim gösteriyor.  Burada doğal olarak aklınıza şu gelebilir; dağlar, taşlar kayalar vs. Evrendeki zamanın durumu budur. Muller Şimdi, Zamanın fiziği S. e S. Yani ortada uzay yoktur. Fizik yasaları evrende doğrusal akıp giden bir zaman yaratılmadığını söylüyor. Enerjinin harcanması ise süreç gerektirir. Yine diyelim ki, bir süre sonra bir nedenle evrendeki hareketi durdurmaya karar verdi. Eğer evrendeki zaman olaylardan bağımsız, kendiliğinden akıp geçen bir yapıda olsaydı, o zaman dünyadaki saat de, Tanrı’nın saatiyle aynı 100 yıl sonrasını göstermesi gerekirdi. İşte enerjinin hareket için kullandığı bu hız aralıklarına zaman diyoruz. Yani uzay olarak görülen şeyin içi boş değildir, çok seyreltikte de olsa enerji bulunan alanlardır. Böylece yanındaki saat, dünyadaki saat ile eş zamanlı çalışmaya başladı. Böylece dünyanın her yeriyle anında görüşebiliyoruz. Ayrıca zaman, gündelik yaşamda da bir saatlik yol on dakikalık iş vs. O kendi salınım, titreşim yaparak uzay dediğimiz kapsadığı alanını, kendi oluşturuyor. Bu yüzden NASA gönderilen uydulardaki saatlerin hızları yerdeki saatlerin hızına göre ayarlanmış, senkronize edilmiş olarak göndermiştir.